Beşiktaş, son dört yılda 12 teknik direktör değişikliğine sahne oldu. Kulübün teknik direktörlük koltuğu, Atatürk Havalimanı taksi durağından bile hareketli bir görüntü veriyor; giren var, çıkan var, hatta bazıları daha formayı giymeden bavulunu topluyor.
2021–22 Sezonu
Sergen Yalçın: Aralık 2021’e kadar görevdeydi; Kasım 2021’de istifa etti.
Önder Karaveli (Geçici): Ocak 2022’de göreve geldi.
2022–23 Sezonu
Valerien Ismael: 2022 başlarında atandı; Ekim 2022’de görevden alındı.
Şenol Güneş: Ekim 2022’de döndü; 2023 yazına kadar görevde kaldı.
2023–24 Sezonu
Şenol Güneş: Sezona başladı; Lugano yenilgisi sonrası Ekim 2023’te istifa etti.
Burak Yılmaz (Geçici): Kısa süreli geçici görev üstlendi.
Rıza Çalımbay: Kasım 2023’te atandı.
Fernando Santos: Ocak 2024’te göreve başladı; Nisan 2024’te alındı.
Serdar Topraktepe (Geçici): Nisan 2024–Mayıs 2024 arasında görev yaptı ve Türkiye Kupası’nı kazandırdı.
2024–25 Sezonu
Giovanni van Bronckhorst: Haziran 2024’te göreve geldi; Kasım 2024’te görevden alındı.
Serdar Topraktepe (Geçici): Kasım 2024–Ocak 2025 arasında yine geçici görevdeydi.
Ole Gunnar Solskjaer: Ocak 2025’te atandı; Ağustos 2025 itibarıyla görevden alındı.
Son dört yılda tam 12 teknik direktör. Matematiğe vurduğunuzda neredeyse her 4 ayda bir yeni hoca demek. Dünyada “istikrar” kelimesinin bu kadar kutsandığı bir oyunda, Beşiktaş’ta kapıların menteşesi bile ısınmış durumda. Bir düşünün: Avrupa’da hocalar kulüplerin felsefesini inşa eder; Guardiola, Klopp, Simeone. Galatasaray’da Okan Buruk 3 yıldır görevde. Adları kulüplerin kimliğiyle anılıyor. Beşiktaş’ta ise hocaların adı bile daha kartvizit basılmadan tarihe karışıyor. Bu tablo aslında bir yönetim zaafının yansıması. Başarıyı planla değil, değişimle arayan bir zihniyet. Her kötü sonuçtan sonra taraftarın öfkesi, medyanın manşetleri, yöneticinin de sabırsızlığıyla birleşiyor. Çözüm mü? Hemen yeni bir hoca. Sanki sorun teknik direktörün yedek kulübesinde oturuşundan kaynaklanıyor. Her yeni hoca beraberinde yeni ekibini, yeni oyuncu isteklerini, yeni tazminat yüklerini getiriyor. Kulübün kasası her seferinde biraz daha boşalıyor. Oysa asıl kayıp ekonomik değil, kimliksel. Beşiktaş’ın sahaya çıktığında hangi futbolu oynayacağını kim söyleyebilir? Hücum mu, savunma mı, gençlerle yeniden yapılanma mı? Yoksa günü kurtarma mı? Cevap: Hiçbiri.
Çünkü her biri yarım kalmış projeler. En acısı taraftar. Her yeni hocada umutlanan, sonra birkaç ay içinde hayal kırıklığı yaşayan koca bir kitle. Bir süre sonra “kim gelirse gelsin fark etmez” noktasına varıyorlar. Beşiktaş’ın çıkışı günü kurtaracak değişimlerde değil, uzun vadeli bir futbol aklına teslim olmaktan geçiyor. Bir futbol felsefesine, bir plana, bir sabra ihtiyaç var. Yoksa bu dönen kapı daha çok hoca yutar, geriye de sadece tabeladaki rakamlar kalır. Beşiktaş bugün bir ayna tutuyor aslında bize. Futbolumuzun sabırsızlığını, günü birlikçiliğini, kaotik yönetim anlayışını gösteriyor. Sorun teknik direktörlerde değil, o kapıyı her seferinde aceleyle açıp kapatan zihniyette. Şimdi, geçmişten ders alıp, Sergen Yalçın’a dört elle sarılmak gerekiyor.
Çünkü Beşiktaş’ın asıl derdi hoca değil, sabır. Dönen kapıya giren çıkanın haddi hesabı yok. Ama taraftar biliyor ki, Beşiktaş’ın ruhunu taşıyan hoca başka. Tribünler de bağırıyor zaten. “Sergen Yalçın Beşiktaşlı’dır!” Şimdi mesele, hocayı kaç maçlık değil, kaç yıllık görmek. Yoksa bu dönen kapı döner durur, geriye sadece kırık umutlar ve boş tribün sesleri kalır.