Staj Mağdurları ve Sosyal Güvenlik: Kayıt Dışı Çalışmanın İzleri
Türkiye’de bir kuşak var; tornavida tutmayı okul sıralarından önce öğrenmiş, sabah çayını paydos ziliyle içmiş, ama devletin kayıtlarında hâlâ “çalışmamış” sayılıyor. Bu kuşak, staj ve çıraklık döneminde alın teriyle üretimin parçası olmuş; ancak o dönemin sigortası resmi kayıtlarda “sayılmayan” gençlerden oluşuyor. Bir bakıma bu insanlar, çalışıp da çalışmamış kabul edilen, alın teri istatistiklerine yansımayan bir kuşaktır.
Çocuk işçiliği ile meslek öğrenimi arasında ince çizgi
14-15 yaşındaki çocukların sanayi sitelerinde, kuaför salonlarında, atölyelerde ve marketlerde çalıştığı biliniyor. Genellikle “meslek öğreniyorlar” ya da “hayata erken atılıyorlar” deniyor; ancak gerçek şu: bu çocuklar fiilen üretim yapıyor, ürün ve hizmet ortaya koyuyor — yani çalışıyorlar. Kanunlar ise bu durumun ötesinde: çoğunu stajyer veya çırak statüsüne koyuyor ve sonuç olarak emeklilik primi yatmıyor. İşte burada büyük bir adaletsizlik başlıyor.
Bir yanda çocuk yaşta üretime katılan binlerce genç; diğer yanda “daha işe bile başlamamış” kabul edilen bir sistem var. Bu tablo artık sadece mevzuat detayı değil, kurumsallaşmış bir haksızlık. Devlet meslek eğitimiyle övünürken, eğitimin en temel ayağı olan sigortalılığı göz ardı ediyor.
Sigorta uygulaması ve çelişkiler
Staj ve çıraklık dönemlerinde yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı primleri ödeniyor. Yani bir çocuk iş kazası geçirirse sistem devreye giriyor; ancak o günler gelecekte emeklilik hesabında yok sayılıyor. Kısacası; bir parmağı koparsa hak doğuyor, ama ömründen kopan yıllar yok hükmünde sayılıyor. Bu durum sosyal güvenlik sisteminin felsefesine aykırı; çünkü sosyal güvenlik çalışılan yılların ve alın terinin korunması ilkesine dayanır.
Türkiye’de yüz binlerce insan “çalıştım ama sayılmadım” diyor ve bu iddia haklı. EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) düzenlemesi 8 Eylül 1999 öncesi sigortalılara umut getirse de staj mağdurlarını kapsam dışında bırakmış durumda. Staj döneminde sigorta girişi yapılmış ama uzun vadeli primleri yatırılmamış olan kişiler sisteme dâhil edilmedi. Oysa EYT’lilerin önemli bir bölümü o dönemde stajla iş hayatına adım atmıştı. Bugün o gençler 40’lı yaşlarına geldi; hâlâ “emeklilik için geç kaldınız” yanıtıyla karşılaşıyorlar.
Bir gün, bazen birkaç ay farkla emekli olamayan insanlar, şimdi çocuklarına aynı soruyu soruyor: “Evladım, senin sigortan başladı mı?” Bu sorunun cevabı, ülkede adaletin ölçüsünü gösteriyor.
Meslek eğitimi, kayıt dışılık ve ahlaki boyut
Çıraklık ve mesleki eğitim sistemi kâğıt üzerinde “nitelikli eleman yetiştirme” hedefiyle kurulmuştu; fakat uygulamada çoğu zaman “sigortasız iş gücü deposu”na dönüştü. Sanayide, berberde, oto tamircisinde ve fabrikalarda çalışanların önemli bir kısmı öğrenci statüsünde görülüyor; fakat fiilen işçi gibi çalışıyorlar. Bu gençler üretimin yükünü çekiyor; fakat sigorta kayıtlarında yer almıyorlar. Bu durum sadece sosyal güvenlik açısından değil, ahlaki açıdan da sürdürülemez bir çelişkidir. Bir yandan “çalışmak kutsaldır” denirken öte yandan çocuk emeği sigorta dışına itiliyor.
Her ustanın bir “ilk günü” vardır. Bir tornavida, bir makas, bir fırça ilk kez eline verildiğinde başlayan o yolculuk yıllar sonra ustalıkla taçlanır; fakat bizim sistemde o ilk gün kayıt dışıdır. Oysa o günler ülkenin üretim hafızasının ve emeğin tarihinin bir parçasıdır. Bir kaynak ustasının, terzinin, kuaförün veya teknisyenin geçmişinde hep o “staj yılı” vardır. Bu mesele sadece emeklilik hesabı değil; emeğe saygı ve meslek onuru meselesidir.
Devletin rolü ve talepler
Sosyal devlet vatandaşının haklarını geriye dönük olarak bile koruyabilmelidir. Bugün staj ve çıraklık mağdurları “Biz emeklilik değil, adalet istiyoruz” diyor; bu çağrı dikkate alınması gereken bir uyarıdır. Devlet, o dönemi yeniden değerlendirmeli; en azından prim gününe sayılmasa bile sigorta başlangıcını resmî olarak tanımalıdır. Çünkü bir ülkenin geleceğini inşa edenler o sanayi sitelerinde yetişen gençlerdir. Onların hakkını tanımamak, üretim mirasına haksızlıktır.
Unutulmamalıdır ki bir milletin adalet terazisi, çocuk yaşta çalışanların alın terini tartabiliyorsa gerçek anlamda dengededir. Bugün Meclis’in ve sosyal güvenlik bürokrasisinin önünde staj ve çıraklık mağdurlarıyla ilgili düzenleme yapma konusunda tarihi bir fırsat bulunmaktadır. Bu düzenleme sadece bir “emeklilik hesabı” değil; çocuk emeğine saygı ve meslek onuruna sahip çıkma meselesidir. Bir kuşağın geleceğini çalan bir sistemin adı kalkınma değil, adaletsizliktir. Dolayısıyla adalet, işe başlanan ilk günle başlamalıdır.




