Paranthropus robustus’ta Paleoproteomik Bulgu: Erken Hominin Çeşitliliğine Yeni Bir Bakış
Güney Afrika’da yaşamış ve nesli tükenmiş bir hominin olan Paranthropus robustus’un genetik geçmişine açılan bu pencere, bu ‘insan kuzeninin’ tek bir tür olmadığını, hayal edilenden çok daha çeşitli bir evrimsel grup olabileceğini gösteriyor.
1938’de Güney Afrika’da keşfedilen ve “İnsanlığın Beşiği” olarak bilinen bölgede yaşayan P. robustus, devasa çenesi, sert yiyecekleri öğütmek için tasarlanmış kalın mineli dişleri ve dik yürüyüşüyle bilim dünyasını neredeyse bir asırdır şaşırtıyordu. Ancak araştırmacılar, onlarca yıldır bu fosil kalıntılarının tek ve değişken bir türe mi, yoksa birbiriyle ilişkili birden fazla türe mi ait olduğunu tartışıyordu.
Sıcak Afrika iklimi, bu gizemi çözebilecek antik DNA’nın bugüne kadar sağlam kalmasını engellemişti. DNA’dan umudunu kesen bilim insanları, paleoproteomik adı verilen yeni bir alana yöneldi: DNA’nın hayatta kalamadığı yerlerde bile varlığını sürdürebilen antik proteinlerin incelenmesi.
Kütle spektrometrisi kullanan ekip, Swartkrans Mağarası’nda bulunan dört P. robustus dişinden mine proteinlerini çıkarmayı başardı. Analiz sonuçları, daha önce benzeri görülmemiş bir şeyi ortaya çıkardı. Araştırmayı yürüten ekibe göre, incelenen dört fosilden ikisi erkeklere, ikisi ise dişilere aitti. Bu, sadece diş boyutuna bakarak yapılan önceki tahminlerden çok daha doğru bir cinsiyet belirlemesi sağladı.
Ancak asıl şaşırtıcı bulgu genetik çeşitlilik oldu. Çalışma, 2 milyon yıllık bir fosilde, diş minesinin oluşumunda rol oynayan bir genin iki farklı versiyonunun (heterozigotluk) aynı bireyde bulunduğunu tespit etti. Bu kadar eski proteinlerde bu düzeyde bir genetik ayrıntı daha önce hiç tespit edilmemişti.
Dört farklı bireydeki protein ve genetik varyasyonlar, fiziksel özelliklerle (diş şekli) tam olarak örtüşmüyordu. Bu durum, bilim insanlarını Paranthropus adı altında topladığımız bu grubun, sandığımız gibi tekdüze bir popülasyon olmadığı düşüncesine itti. Bulgular, bu “insan kuzenlerinin” aslında daha derin bir popülasyon altyapısına, hatta belki de birden fazla farklı türe işaret ediyor.
Kopenhag Üniversitesi ve projeye katılan Güney Afrikalı ortaklar, bu çalışmanın paleontolojinin “sömürgecilikten kurtulmasına” doğru atılmış bir adım olduğunu vurguladı. Araştırma, yerel bilim insanlarının öncülüğünde yürütüldü.
DNA’nın yok olduğu yerlerde protein temelli bu yeni yaklaşım, artık erken hominin çeşitliliğini keşfetmek için yepyeni bir kapı araladı ve insanlık tarihinin nasıl şekillendiğini anlamak için yeni bir çerçeve sundu.

